30 Nisan 2007 Pazartesi

YENİ RAND/CIA RAPORU: "TÜRKİYE'DE AMERİKANCI İSLAM ŞEBEKESİ KURULMALI"


Deniz Yalçın

29 Nisan 2007 – AYDINLIK, sayfa. 20-21

2003 yılında yayımlanan Sivil Demokratik İslam adlı RAND/CIA raporunun paralelinde, “Ilımlı Müslüman Şebekeler İnşa Etmek” başlıklı 220 sayfalık bir rapor, geçtiğimiz günlerde yine RAND Corporation tarafından yayımlandı. Raporda yine Cherly Benard’nın da imzası var. Benard, 2003’te yayımlanan Sivil Demokratik İslam başlıklı raporda, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi için gerekli ideolojik zeminin Ilımlı İslam tasarımı ekseninde örgütlenmesini önermişti. Yeni yayımlanan bu rapor ise, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde İslam dünyasındaki siyasal-toplumsal cepheleşmeleri kendi müdahaleleri ve uzun vadeli stratejik çıkarları ekseninde biçimlendirme ve yaratılan bu cepheleşme üzerinden geniş bir “müttefik kadrosu” yaratma arayışlarına dönük stratejik ve taktik hedeflerini sistemleştiriyor. Öte yandan “sivil”, “demokrat” ve “dindar” bir cumhurbaşkanı tarifi yapan Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın bu tanımlamasında Sivil Demokratik İslam raporunun argümanlarını kullanmış olması da, yeni yayımlanan raporu, 2003 tarihli rapor kadar önemli kılıyor.
Yeni raporda dikkat çeken üç temel unsurdan söz etmek mümkün.


Akışı Tersine Çevirmek
Birincisi, ABD radikal İslamcı akımların Arap Yarımadası’ndan kaynağını aldığını ve buradan doğup Büyük Ortadoğu’ya yayıldığını saptıyor. Buna karşı geliştirdikleri öneri, akışı tersine çevirmek. Yani, radikal İslam’ın Arap Yarımadası’ndan çevreye yayılmasına karşı, güçlendirilen Ilımlı İslam’ın çevre ülkelerden Arap Yarımadası’na yayılması. Rapor’da Türkiye’nin ve özel olarak da AKP’nin ABD projesi açısından taşıdığı önem burada belirginleşiyor. Zira RAND/CIA Raporu, kendi ifadeleriyle “odak noktasının Ortadoğu’dan, daha özgür bir ortamın bulunduğu, aktivizme ve etkiye daha açık bir çevreye sahip ve başarı şansının daha muhtemel olduğu Müslüman bölgelere kaydırılmasını öneriyor.”
Bu anlamda tıpkı Soğuk Savaş dönemindeki gibi bir “fikir savaşı” başlatmanın gerekliliğine işaret eden rapor, Avrupa’daki Müslüman diasporayı, Güneydoğu Asya müslümanlarını bu bölge içinde değerlendiriyor ve ardından sadece bir ülkenin adını geçiriyor: Türkiye.

“Ilımlı İslamcı Proje, Ulus Devletin Sonu” itirafı
Raporda, Ilımlı İslamcı şebekelerin inşa edilmesinin ABD’nin uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracağı ifade ediliyor. Bu aşamada bir diğer önemli nokta, Soğuk Savaş döneminde CIA tarafından kullanılan taktiklere atıf yapılırken, yeni tehdidin Soğuk Savaş dönemine göre önemli bir açıdan farklılık gösterdiğinin saptanmış olması. O da, geçmiş dönemin aksine tehdidin coğrafi sınırlarla hapsedilmiş bir ulus devleti aşacak biçimde, asimetrik ve uluslar arası ağlara sahip bir nitelikte olması. ABD, yarattığı tehdit algısı üzerinden “ulus devlet”in işgöremez olduğu fikrini yaygınlaştırmanın yollarını arıyor. Sonuçta rapordan, Ilımlı İslam’ın inşasının ulus devletin tasfiyesi sürecini tamamlayacağı itirafı çıkıyor.
Raporun yaşamsal önem verdiği üçüncü konu, Ilımlı İslamcı şebekelerin inşa edilmesi sırasında kimlerin doğal müttefik olduğu ve kimlerin ABD’nin “sivil demokratik İslam” cephesine devşirileceği sorunu. Rapora göre ABD’nin doğal müttefiki Fethullah Gülen.

RAND/CIA Raporu: “Fethullah Gülen, ABD’nin Doğal Müttefiki”
Raporun 70. sayfasında, “Batı, radikal İslamcı akımlara karşı, laiklik yanlılarından, liberal Müslümanlardan ve Sufi geleneğini sahiplenen ılımlı gelenekçilerden müttefikler edinebilir” ifadesi yer alıyor ve gelenekçilerle Sufiler’in Müslümanlar arasında çoğunlukta olduğu vurgulandıktan sonra, bu akımların Batı’nın doğal müttefikleri olduğu 73. sayfada açıklanıyor. Batı’nın bu söz konusu doğal müttefikleri arasında ismi verilen tek kişinin Fethullah Gülen olması ise rastlantı değil. Rapor, bu noktadan sonra Fethullah Gülen’in ABD açısından taşıdığı öneme geniş yer ayırıyor. Rapordan alıntılıyoruz:
“Türkiye’den dini lider Fethullah Gülen, modern Sufi ılımlı İslam’ı teşvik ediyor.. Gülen, diyalog ve hoşgörü yaklaşımını Hıristiyanları ve Yahudileri kapsayacak biçimde genişletiyor. Kaldı ki Gülen, İstanbul’daki Ekümenik Patrik Bartholomeos ile iki kez görüştü, 1998’de Papa’yı Roma’da ziyaret etti ve İsrail’den dini liderlerin ziyaretini kabul etti.”
Rapor’da Gülen’in İslam’ın ılımlı yorumunu gerçekleştirerek Arap dünyasından ayrıldığı belirtiliyor. Bu nokta, ABD’nin ılımlı İslamcı şebekeler üzerinden Arap yarımadasına sızma taktiği açısından Gülen’e atfettiği rolü açığa vuruyor. Ancak raporun 89. sayfasında, Gülen’in Ilımlı İslamcı yaklaşımının Arap yarımadasında bu haliyle zor kabullenileceği belirtiliyor, yerel motiflerin Gülen’in yaklaşımındaki ağırlığının bu yaklaşımın Ortadoğu’da propagandasının yapılmasını ve küreselleştirilmesini zorlaştırdığı vurgulanıyor. ABD’nin Türkiye merkezli dinlerarası diyalog ve yeni din yaratma arayışlarının arkasında bu zorlukların aşılması hedefinin de bulunduğu böylece ortaya çıkıyor.


Potansiyel Müttefikler
ABD açısından Ilımlı İslam projesinde potansiyel müttefikler, liberal, Müslüman akademisyenler. Bu kesim, özellikle Ilımlı İslamcı bir uluslar arası fikir bloğu oluşturulması açısından önemseniyor. Ancak esas rol, genç ve ılımlı din adamları ile müttefik cemaatlerin aktivistlerine yüklenmiş. Bu kesime, ılımlı İslamcı akademisyenlerin fikirlerini sokağın, cemaatin diline tercüme etme, fikirleri tabana yayma görevi veriliyor. Camilerde bu propagandanın yürütülmesinin zorunluluğu açıkça ifade ediliyor.
Öte yandan bazı gazetecilerin, yazarların ve iletişimcilerin sözde radikal İslamcı özde ise Amerikan karşıtı toplumsal kanaati tersine çevirmek için kullanılacakları ve potansiyel müttefik olarak desteklenecekleri de raporda açıkça ifade ediliyor. Dolayısıyla bu raporda yapılması gerektiği söylenerek yazılanlar, yapılanların bir listesi aynı zamanda. Ama yapılanların hangi merkeze dayandığını göstermesi bakımından bu raporlar, büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak ABD, Haçlı İrtica projesinde Türkiye’yi hedefe koyduğunu bu raporla da açıkça itiraf ediyor. Ülkemizde siyasal-toplumsal cepheleşmenin ABD karşıtlığı üzerinden gelişmesini engellemek adına yapay bir radikal İslam-Ilımlı İslam cepheleşmesi yaratmaksa, hedefin saptırılması arayışlarına denk düştüğü kadar; TSK karşıtı, “sivil ve demokratik” etiketi ile beslenen AKP cephesine farklı kesimlerden müttefikler devşirilmesine de kapıyı aralıyor. Bu nedenle, önce İslamcı kadrolardan Amerikancı müttefikler devşiren ve AKP’yi oluşturan ABD’nin, yaratmaya çalıştığı “sivil-darbeci” ikilemi üzerinden sahte sol parti ve sendikaları, İkinci Cumhuriyetçi kadroları ABD Büyükelçisi’nin arkasında sıralamasının ve 14 Nisan pratiğinin dışına savurmasının mantığı, bu yeni RAND/CIA raporu okunduğunda daha iyi anlaşılıyor.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

helal size kardeş diğer ilk 10a girenler gibi sizde güzel konulu bir blog sahibisiniz
Bizde birnevi ülke sorunlarıyla uğraşıyoz rap müzik eleştiri içeriklidir
www.rapkral.tr.cx
http://darkfeza.blogcu.com