22 Mayıs 2007 Salı

AB ÇERÇEVE KARARI:"ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMAMAK SUÇ", DENİZ BAYKAL:"AB HEDEFİMİZ SÜRÜYOR"

Not: Alman Stern Dergisi'nde Türkiye-AB ilişkileri böyle resmedildi.

Deniz Yalçın


AYDINLIK, 20 MAYIS 2007


11 Şubat 2007 tarihli Aydınlık’ta, Avrupa Birliği’nin, soykırımın, savaş suçlarının ve insanlığa karşı işlenen suçların inkarını suç sayan ve bu suçlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören bir çerçeve kararı, dönem başkanı Almanya'nın öncülüğünde uygulamaya hazırlandığını ve bu kararın önümüzdeki süreçte Türkiye-AB ilişkilerine damgasını vuracak gelişme olduğunu aktarmıştık.
Bu son derece önemli çerçeve karar taslağı, AB ülkeleri Adalet ve İçişleri Bakanları’nın üzerinde anlaşmalarının ardından 19 Nisan 2007 tarihli AB Konsey toplantısında kabul edildi. Çerçeve karar, Almanya’nın başkanlığında Aralık ayında gerçekleştirilecek Devlet Başkanları Zirvesi’nde devlet başkanlarının resmi imzayı koymalarının ardından resmen yürürlüğe girecek. Ancak Adalet ve İçişleri Bakanları Konseyi’nden çıkan uzlaşmanın ardından, bu imzalar sadece formalite niteliğinde olacak. Sonuç olarak bundan böyle AB sınırları içerisinde Ermeni Soykırımı’nı inkar eden ve tehcir kararını öven kişiler, üye ülkeler tarafından 1 ile 3 yıl arasında hapis cezası istemiyle yargılanmak zorunda. Bu karar aday ülkeleri de bağlayıcı nitelikte. Şimdi ayrıntılara bakalım.

Çerçeve Karar Taslağı Nasıl Gelişti?
Bu yönde bir çerçeve karar taslağı, 2001 yılında da AB Adalet ve İçişleri Bakanları’nın gündemine gelmiş olmakla birlikte, karar metni üzerinde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle taslak rafa kaldırılmıştı. Taslak, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in AB Dönem Başkanlığı görevini almasıyla birlikte Almanya tarafından yeniden gündeme getirildi ve Almanya’nın dönem başkanlığı sırasında bu taslağın mutlaka onaylanacağı yönünde bir kararlılığın bu kez bulunduğu ifade edildi. Almanya, rafa kaldırılan taslağın yeniden gözden geçirildiğini ve üzerinde uzlaşmanın kolay olduğu bir metnin hazırlandığını belirtti. Buna bağlı olarak 29 Ocak’ta AB Dönem Başkanı Almanya tarafından yayımlanan “Avrupa’da Irkçılığı ve Yabancı Düşmanlığını Yasadışı İlan Etmek” başlıklı açıklama metnine göre, söz konusu çerçeve karar ile AB ülkelerinde ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının yayılmasının engellenmesi amaçlandığı ifade edildi. Ancak karar taslağının yabancı düşmanlığının engellenmesinden çok, Türkiye düşmanlığını genelleştirmeyi amaçladığı oldukça belirgin.

Çerçeve Kararın Önemi
AB Dönem Başkanı Almanya’nın yayınladığı açıklamaya yansıdığı haliyle söz konusu çerçeve karar, soykırımın, insanlığa karşı işlenen suçların ve savaş suçlarının AB sınırları dahilinde övülmesini, inkarını ya da bunların sonuçlarının küçümsenmesini de suç kapsamına alıyor.
Bu anlamda çerçeve karar, Türkiye- AB ilişkileri açısından çok önemli siyasal gelişmelere gebe. Zira soykırımın, insanlığa karşı işlenen suçların ve savaş suçlarının olumlanması, inkarı ya da sonuçlarının küçümsenmesi kısmında, bu suçların tanımı için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kuran Roma Statüsü Belgesi'nin 6. 7. ve 8. maddeleriyle 1945 Nuremberg Uluslararası Askeri Mahkemesi'nin 6. maddesinin temel alınacağı belirtiliyor.

Roma Sözleşmesi’ne Atıf
Roma Statü Belgesi'nin 6. maddesi soykırımı, 7. maddesi insanlığa karşı işlenen suçları, 8. maddesi ise savaş suçlarını tanımlıyor ve düzenliyor. Ve 7. madde çerçevesinde tehciri övmek de suç kapsamına alınıyor. Çerçeve Karar’ın üzerinde uzlaşma sağlanmasıyla birlikte artık bir AB üyesi ülke sınırları içerisinde Ermeni soykırımını inkar etmek, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık suçu kapsamında değerlendirilecek. İkincisi bundan böyle AB üyesi tüm ülkelerde insanlığa karşı suçları düzenleyen Roma Statüsü'nün 7. maddesinin d bendi uyarınca, tehcir kararını savunmak da suç unsuru. Bu suçlar da, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı kapsamında değerlendirilecek.
Yeni çerçeve karar doğrultusunda Ermeni Soykırımı’nı tanımamak ve tehcir kararını olumlu bulduğunu ifade etmek suç kapsamına alındığı gibi, bu karar tüm AB üyesi ülkelerin iç hukuk düzenlemelerinin de yeniden şekillendirilmesini zorunlu kılıyor. 19 Nisan’da Lüksemburg’da kabul edilen Çerçeve Karar’da şu ifade yer alıyor: “Bu çerçeve kararın onaylanmasından sonra, üye ülkeler iki yıl içinde iç hukuklarında bu karara uygun düzenlemeyi gerçekleştirmek zorundadır.”

Sayın Elekdağ’ın Uyarısı
Bunun ne anlama geldiğini 13 Mayıs tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan söyleşisinde CHP İstanbul milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ şöyle açıklıyor: “Bir vatandaşımız, örneğin Almanya’da, Hollanda’da veya Belçika’da “Ermeni soykırımı yalandır” derse, bu kişi sözünü ettiğim ülkelerin mahkemeleri tarafından bir yıldan üç yıla kadar hapse mahkum edilecek. Yani, Lozan mahkemesinin Doğu Perinçek hakkındaki mahkumiyet kararı gibi durumlarla tüm AB üyesi ülkelerde karşılaşacağız.”

Çerçeve Kararların AB Hukukundaki Önemi
Çerçeve kararlar, AB hukuku açısından bağlayıcı konumda. Bu kararlar, AB üyesi ülkelerde hukuksal düzenlemelerin ortaklaştırılmasını amaçlıyor ve öneriler AB Komisyonu ya da bir üye ülke tarafından yapılıyor. AB üyesi ülkelerin Adalet ve İçişleri Bakanları’ndan oluşan Konsey’de çerçeve karar taslağı üzerinde uzlaşma sağlanması durumunda taslak, dönem başkanı ülke tarafından AB Devlet Başkanları Zirvesi sırasında imzaya açılıyor. Tüm devlet başkanlarının onaylamasıyla Çerçeve Karar yürürlüğe giriyor. Burada alınan çerçeve karar, üye ülkelerin gerekli iç hukuksal düzenlemeleri yapmasını ve kararı kendi ceza hukukuna yansıtmasını zorunlu kılıyor.
16 Haziran 2005 tarihinde Avrupa Adalet Divanı tarafından alınan önemli bir karara göre de AB çerçeve kararları, ulusal hukukun üstünde yer alıyor. Bunun bizim açımızdan anlamı açık: AB üyeliği, egemenliğin Brüksel’e devri anlamına geliyor ve Türkiye’ye soykırımı tanımayı, tehcir kararını kınamayı dayatan AB çerçeve kararının yasalaşması durumunda Türk hukukunda AB uyum yasaları çerçevesinde bu çerçeve karara uygun olarak değişiklik yapılması gerekiyor. Yani soykırımı tanımak, tehciri kınamak bundan böyle Türkiye için üyelik şartı haline geliyor. Yani Türkiye’den beklenen, Ermeni soykırımını reddedenleri, AB’nin bu çerçeve kararı doğrultusunda Türk mahkemelerinde yargılaması. Türkiye de, AB üyesi olmak için iç hukukunu bu çerçeve karar doğrultusunda düzenlemek zorunda. Bu da AB’nin Türkiye’yi 70 milyonluk bir cezaevine çevirme planını açığa vuruyor. Zira çerçeve karar açık biçimde Ermeni soykırımını kabul edenlere özgürlük, “Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan” olduğunu seslendiren milyonlara ise esaret öngörüyor.

Baykal’ın Açıklaması: “AB Hedefimiz Sürecek”
Cumhuriyet mitinglerinde ortaya çıkan bağımsızlıkçı ruh milyonların korosu eşliğinde “NE ABD NE AB TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE” sloganını temel slogan haline getirmişken ve AB, Türkiye’nin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın soykırıma dayalı olduğunu karara bağlayan Çerçeve Karar’ı benimsemiş ve Türkiye’ye de üyelik için şart koşmuşken, Baykal ve Sezer AB konusundaki fikirlerinin oldukça net olduğunu, AB hedefinin temel hedef olduğunu ifade ediyorlar.
Öyle ki Deniz Baykal 10 Mayıs tarihli Referans gazetesinin manşetinden verilen söyleşisinde “AB Hedefimiz Sürecek” açıklamasını yapıyor ve TÜSİAD ile ABD’ye AB konusunda teminat veriyor. CHP İstanbul milletvekili Sn. Şükrü Elekdağ, söz konusu çerçeve kararın ne anlama geldiğini Cumhuriyet gazetesine açıkladığına göre, CHP Genel Başkanı’nın bu gelişmeden haberdar edilmediği düşünülemez. Bu durumda Deniz Baykal, AB hedefinin sürdürüleceğini açıklayarak aynı zamanda Ermeni Soykırımı tezini de kabul etmiş oluyor. Çünkü bu “şerefli üyelik” seçeneği gereği AB hedefinin sürmesi, Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanıması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin bağımsızlık savaşına değil de soykırıma dayalı olduğu yalanının kabul edilmesi anlamına geliyor. “AB konusunda Zeki Bey de ben de çok netiz” diyerek seçim ittifakı yapan Baykal ve Sezer’in Atatürk’te değil, Brüksel ve Vaşington programında birleştikleri de bu çerçeve karar eksenli gelişmelerle açığa çıkıyor. Yani Atatürk'te birleşme programı, Türkiye'nin bölünme programına feda ediliyor. Bu ise, CHP-DSP ittifakının AB hedefini AKP kararlılığıyla sürdüreceğini açıklamasının ardından İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in sorduğu şu soruyu gündeme getiriyor: "Türkiye'nin bölündüğü yerde birleşme olur mu?"
denizyalcin7@yahoo.com