Sayın Cumhurbaşkanımız,
24 Nisan 2007 tarihli AKP Meclis Grubu toplantısında, AKP’nin cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olduğu Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilan edilmiştir. Cumhuriyet tarihimizde görülmedik biçimde, demokrasinin temel değer ve ilkelerini zedeleyen bir yöntemle cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yönetmeyi amaçlayan AKP’nin devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı en büyük karşı devrimci hamle ve kalkışmayı yapmaya hazırlandığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu tehdidin boyutlarını, siz de 13 Nisan 2007 tarihli konuşmanızda ifade ettiniz ve rejimin Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu kadar büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldığını belirttiniz.
Milletimizin de bu duyarlılığı taşıdığı, 14 Nisan’da Tandoğan Meydanı’nda gerçekleştirilen görkemli demokratik eylem aracılığıyla ortaya çıkmıştır. Tandoğan’da tehdidin ABD ve AB kaynaklı olduğu saptanmış; sloganlara, pankartlara Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlarının Çankaya’ya çıkamayacağı anlayışı damgasını vurmuştur. 14 Nisan Mitingi’nde, Çankaya’nın savunulması ile vatan savunması mevzisi iç içe geçmiştir. Bu iki mevziinin ayrı düşünülmeleri mümkün değildir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
7. yılını doldurmakta olduğunuz göreviniz süresince gösterdiğiniz hukuksal demokratik direnç, AKP ve onun arkasında sıralanan iç ve dış güç odaklarına karşı milletimizin direncini de diri tutmuş ve bu direnç 14 Nisan’da kendisini açığa vurmuştur. 14 Nisan mitingi aracılığıyla bir kere daha görülmüştür ki; Çankaya kriteri, aynı zamanda bağımsızlığa, Atatürk devrimlerine sahip çıkma kriteridir. Bu nedenle Abdullah Gül’ün adaylığının açıklanması, 14 Nisan’da ortaya çıkan “dip dalgası”na ABD merkezli bir meydan okuma olarak görülmelidir. Cumhuriyetimize, milli iradeye ve bağımsızlığımıza yönelik bu sistemli meydan okumayı bertaraf etmekse sizin elinizdedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sizin de bildiğiniz üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104. maddesine göre “Cumhurbaşkanı, Devletin başıdır”. Ulusal Egemenlik Haftası’nı kutladığımız şu günlerde, bir milli devrim ve bağımsızlık savaşı sonucunda kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına, çeşitli tarikat yapılarının ve ABD’nin üzerinde uzlaştığı ve başka bir devletin projesinde görevli olduğunu ilan eden bir ismin geçmesi karşı devrimci saldırının en açık uzantısı olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına Amerikan bezinden imal edilmiş bir çuval geçirilmek istendiği açıktır. 11 Eylül saldırıları sonrasında oluşan konjonktürde, ABD’nin saldırı stratejisini Ortadoğu’ya odaklaması ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni de bu çerçevede yürürlüğe koyması sonucunda iktidara taşınan AKP’nin, meşruiyetini/gücünü ABD’nin söz konusu projesine bağlılıktan ve toplumun çıkarlarıyla taban tabana zıt konuma savrulan çeşitli medya ve sömürü düzeni patronlarından aldığına dair hiçbir kuşku kalmamıştır. İktidarda kalmak için ABD’nin ve onun güdümündeki bazı kalemşörlerin desteğine muhtaç durumda olan bu partinin ABD’ye ödemekte olduğu bedeller, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını ortadan kaldıracak niteliktedir. Bu nedenle, varlığını ABD’ye borçlu olan bir partinin mensubu olan ve ABD’nin çıkarları adına yürürlüğe konulan Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev alan Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı makamına taşınmak istenmesi, açık bir meydan okumadır ve bu tehdit asla küçümsenemez. Kaldı ki AKP, Atatürk’ün Çankaya’sını şeyhler, tarikat müritleri ve ABD tarafından teslim alınmış bir kaleye çevirmek üzereyken bu tehdit hiç küçümsenemez. Türkiye’de gericiliği ve bölücülüğü desteklediği açığa çıkmış olan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vererek meşruiyet arayan siyasal kadroların ulusumuz nezdinde meşru olamayacakları açıktır. ABD nezdinde meşru olanın, ulusumuz nezdinde meşru görülmesi imkanı kalmamıştır. Ulusumuzun %92’sinin ABD politikalarına karşı olduğu bizzat ABD merkezli araştırma merkezleri tarafından saptanmışken, ABD projesinde görevli olduğunu ilan eden bir ismin bu projedeki görevine dayanarak Cumhurbaşkanı sıfatıyla devletin başına geçmesi; milli iradenin değil, ABD iradesinin tecellisi olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fas’tan Pakistan’a uzanan coğrafyanın sınırlarını değiştirme ve çökmekte olan ABD’nin küresel hakimiyetini pekiştirme arayışlarının uzantısı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nde eşbaşkan sıfatıyla görevli olduğunu yazılı ve görsel basında defalarca ifade etmiştir. Şimdi Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, bu projede görevli olduğunu açıklamış ve 3 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile “2 sayfa ve 9 maddelik gizli bir antlaşma yaptığını” 24 Mayıs 2003 tarihinde Vatan gazetesinde yer alan söyleşisinde itiraf etmiştir.
Abdullah Gül, 14 Mart 2006 tarihli Radikal Gazetesi’nde yer alan demecinde ise, “BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz” ifadesini kullanmış ve iktidara Büyük Ortadoğu Projesi nedeniyle getirildiklerini açıklamıştır. (Bkz., “Gül: BOP içinde ABD ile Birlikte Hareket Ediyoruz”, 14 Mart 2006, Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295 )
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Anayasa’nın 103. maddesinde yer alan Cumhurbaşkanlığı yemini, sizin de bildiğiniz gibi şöyledir: "Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim."
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başka bir devletin projesinde görevli olduğunu itiraf eden bir ismin Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda TC Anayasası’nın 103. maddesinde ifade edilen Cumhurbaşkanlığı yeminine riayet etmesi mümkün müdür? İçinde Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyanın sınırlarını değiştirmeyi amaçlayan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde görevli bir kimse, Cumhurbaşkanı sıfatıyla “devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağı”na yemin ettiğinde inandırıcı bulunacak mıdır?
Anayasa’da Devletin başı olduğu ifade edilen Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak kişinin aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi’nde ABD ile birlikte hareket ettiğini açıklamış olması kabul edilebilir bir durum değildir. Devletin başı konumundaki cumhurbaşkanlığı makamına ABD’nin oturtulması asla kabul edilemez.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına başka bir devletin görevlisinin geçmesinin anlamı açıktır. Bu yıkımı engellemek sizin elinizdedir. Anayasa’nın 104. maddesinin b bendi, “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmeyi veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırma”yı yetkileriniz arasında saymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını ve bağımsızlığını korumak adına yemin etmiş ve bu sorumluluğu bugüne kadar üst düzeyde yerine getirmiş Cumhurbaşkanımız olarak, milletimiz sizden Bakanlar Kurulu’nu başkanlığınız altında toplantıya çağırmanızı, bu toplantıda erken seçim kararı almanızı ve cumhurbaşkanını yeni seçilecek Meclis’in seçmesini sağlamanızı beklemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, bağımsızlığı, ulusal egemenliğimiz ve demokrasimiz bu en büyük meydan okuma karşısında sizden son ve en önemli görevi beklemektedir.
Saygılarımla
DENİZ YALÇIN
24 Nisan 2007 tarihli AKP Meclis Grubu toplantısında, AKP’nin cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olduğu Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilan edilmiştir. Cumhuriyet tarihimizde görülmedik biçimde, demokrasinin temel değer ve ilkelerini zedeleyen bir yöntemle cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yönetmeyi amaçlayan AKP’nin devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı en büyük karşı devrimci hamle ve kalkışmayı yapmaya hazırlandığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu tehdidin boyutlarını, siz de 13 Nisan 2007 tarihli konuşmanızda ifade ettiniz ve rejimin Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu kadar büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldığını belirttiniz.
Milletimizin de bu duyarlılığı taşıdığı, 14 Nisan’da Tandoğan Meydanı’nda gerçekleştirilen görkemli demokratik eylem aracılığıyla ortaya çıkmıştır. Tandoğan’da tehdidin ABD ve AB kaynaklı olduğu saptanmış; sloganlara, pankartlara Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlarının Çankaya’ya çıkamayacağı anlayışı damgasını vurmuştur. 14 Nisan Mitingi’nde, Çankaya’nın savunulması ile vatan savunması mevzisi iç içe geçmiştir. Bu iki mevziinin ayrı düşünülmeleri mümkün değildir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
7. yılını doldurmakta olduğunuz göreviniz süresince gösterdiğiniz hukuksal demokratik direnç, AKP ve onun arkasında sıralanan iç ve dış güç odaklarına karşı milletimizin direncini de diri tutmuş ve bu direnç 14 Nisan’da kendisini açığa vurmuştur. 14 Nisan mitingi aracılığıyla bir kere daha görülmüştür ki; Çankaya kriteri, aynı zamanda bağımsızlığa, Atatürk devrimlerine sahip çıkma kriteridir. Bu nedenle Abdullah Gül’ün adaylığının açıklanması, 14 Nisan’da ortaya çıkan “dip dalgası”na ABD merkezli bir meydan okuma olarak görülmelidir. Cumhuriyetimize, milli iradeye ve bağımsızlığımıza yönelik bu sistemli meydan okumayı bertaraf etmekse sizin elinizdedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sizin de bildiğiniz üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104. maddesine göre “Cumhurbaşkanı, Devletin başıdır”. Ulusal Egemenlik Haftası’nı kutladığımız şu günlerde, bir milli devrim ve bağımsızlık savaşı sonucunda kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına, çeşitli tarikat yapılarının ve ABD’nin üzerinde uzlaştığı ve başka bir devletin projesinde görevli olduğunu ilan eden bir ismin geçmesi karşı devrimci saldırının en açık uzantısı olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına Amerikan bezinden imal edilmiş bir çuval geçirilmek istendiği açıktır. 11 Eylül saldırıları sonrasında oluşan konjonktürde, ABD’nin saldırı stratejisini Ortadoğu’ya odaklaması ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni de bu çerçevede yürürlüğe koyması sonucunda iktidara taşınan AKP’nin, meşruiyetini/gücünü ABD’nin söz konusu projesine bağlılıktan ve toplumun çıkarlarıyla taban tabana zıt konuma savrulan çeşitli medya ve sömürü düzeni patronlarından aldığına dair hiçbir kuşku kalmamıştır. İktidarda kalmak için ABD’nin ve onun güdümündeki bazı kalemşörlerin desteğine muhtaç durumda olan bu partinin ABD’ye ödemekte olduğu bedeller, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını ortadan kaldıracak niteliktedir. Bu nedenle, varlığını ABD’ye borçlu olan bir partinin mensubu olan ve ABD’nin çıkarları adına yürürlüğe konulan Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev alan Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı makamına taşınmak istenmesi, açık bir meydan okumadır ve bu tehdit asla küçümsenemez. Kaldı ki AKP, Atatürk’ün Çankaya’sını şeyhler, tarikat müritleri ve ABD tarafından teslim alınmış bir kaleye çevirmek üzereyken bu tehdit hiç küçümsenemez. Türkiye’de gericiliği ve bölücülüğü desteklediği açığa çıkmış olan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vererek meşruiyet arayan siyasal kadroların ulusumuz nezdinde meşru olamayacakları açıktır. ABD nezdinde meşru olanın, ulusumuz nezdinde meşru görülmesi imkanı kalmamıştır. Ulusumuzun %92’sinin ABD politikalarına karşı olduğu bizzat ABD merkezli araştırma merkezleri tarafından saptanmışken, ABD projesinde görevli olduğunu ilan eden bir ismin bu projedeki görevine dayanarak Cumhurbaşkanı sıfatıyla devletin başına geçmesi; milli iradenin değil, ABD iradesinin tecellisi olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fas’tan Pakistan’a uzanan coğrafyanın sınırlarını değiştirme ve çökmekte olan ABD’nin küresel hakimiyetini pekiştirme arayışlarının uzantısı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nde eşbaşkan sıfatıyla görevli olduğunu yazılı ve görsel basında defalarca ifade etmiştir. Şimdi Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, bu projede görevli olduğunu açıklamış ve 3 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile “2 sayfa ve 9 maddelik gizli bir antlaşma yaptığını” 24 Mayıs 2003 tarihinde Vatan gazetesinde yer alan söyleşisinde itiraf etmiştir.
Abdullah Gül, 14 Mart 2006 tarihli Radikal Gazetesi’nde yer alan demecinde ise, “BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz” ifadesini kullanmış ve iktidara Büyük Ortadoğu Projesi nedeniyle getirildiklerini açıklamıştır. (Bkz., “Gül: BOP içinde ABD ile Birlikte Hareket Ediyoruz”, 14 Mart 2006, Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295 )
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Anayasa’nın 103. maddesinde yer alan Cumhurbaşkanlığı yemini, sizin de bildiğiniz gibi şöyledir: "Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim."
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başka bir devletin projesinde görevli olduğunu itiraf eden bir ismin Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda TC Anayasası’nın 103. maddesinde ifade edilen Cumhurbaşkanlığı yeminine riayet etmesi mümkün müdür? İçinde Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyanın sınırlarını değiştirmeyi amaçlayan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde görevli bir kimse, Cumhurbaşkanı sıfatıyla “devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağı”na yemin ettiğinde inandırıcı bulunacak mıdır?
Anayasa’da Devletin başı olduğu ifade edilen Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak kişinin aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi’nde ABD ile birlikte hareket ettiğini açıklamış olması kabul edilebilir bir durum değildir. Devletin başı konumundaki cumhurbaşkanlığı makamına ABD’nin oturtulması asla kabul edilemez.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına başka bir devletin görevlisinin geçmesinin anlamı açıktır. Bu yıkımı engellemek sizin elinizdedir. Anayasa’nın 104. maddesinin b bendi, “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmeyi veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırma”yı yetkileriniz arasında saymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını ve bağımsızlığını korumak adına yemin etmiş ve bu sorumluluğu bugüne kadar üst düzeyde yerine getirmiş Cumhurbaşkanımız olarak, milletimiz sizden Bakanlar Kurulu’nu başkanlığınız altında toplantıya çağırmanızı, bu toplantıda erken seçim kararı almanızı ve cumhurbaşkanını yeni seçilecek Meclis’in seçmesini sağlamanızı beklemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, bağımsızlığı, ulusal egemenliğimiz ve demokrasimiz bu en büyük meydan okuma karşısında sizden son ve en önemli görevi beklemektedir.
Saygılarımla
DENİZ YALÇIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder