15 Nisan 2007 Pazar

ENERJİ KORİDORUNDA ÇİN-ABD DENİZ SAVAŞINA DOĞRU MU?


DENİZ YALÇIN

AYDINLIK – 8 NİSAN 2007


ABD, İran Körfezi’nden Çin Denizi’ne uzanan bölgedeki stratejik enerji geçiş boğazlarının denetimini elde tutarak Çin'in yükselişini kendisine bağımlı kılmayı ve enerjinin denetimini elinde tutmayı amaçlıyor. Ekonomik olarak çöküşe geçen ABD’nin hegemonik konumunu sürdürmek için elinde kalan tek seçenek, bu bölgelerin askeri denetimini elde tutmak. Dolayısıyla ABD ile Çin arasında denize ve enerjiye bağlı çelişmeler, haritada sarı daire içinde gösterilen üç boğaz ekseninde düğümleniyor. Bu boğazlar, Kızıl Deniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan Bab-al Mandab, Çin’e ulaşan petrolün geçiş yaptığı Malacca Boğazı ve İran Körfezi’nden hareket eden petrol tankerlerinin dünyaya erişimini sağlayan Hürmüz. Bu üç boğaz üzerinde yürütülen deniz mücadelesinde ABD, bu boğazlara kıyısı olan ülkelerde Amerikan karşıtı olan yönetimleri devirmeyi ve böylece enerji temini bakımından Çin’i kendisine bağlamayı amaçlıyor.
Bab-al Mandab Boğazı’na Somali, Cibuti ve Yemen’in kıyısı var. ABD bu ülkelerde terörizmle mücadele bahanesine dayanarak askeri varlığını arttırıyor. Bu çerçevede ABD, Cibuti’de bir askeri üs kurmuştu. Yemen ise, BOP’ta Tayyip Erdoğan ile birlikte eşbaşkanlık görevinde. Dolayısıyla ABD açısından en büyük tehdit Somali’ydi. Geçtiğimiz ay ABD’nin Etiyopya Ordusu aracılığıyla Somali’ye başlattığı askeri operasyon ve bunun sonucunda Somali’deki Amerikan karşıtı yönetimin devrilmesi, hep bu stratejinin uzantısıydı. Bu boğaz, Sudan petrolünün Çin’e ulaşmasını sağlıyor. ABD, Sudan’a petrol ambargosu uyguluyor. Bu nedenle Sudan petrollerinin en büyük alıcısı Çin. Dolayısıyla ABD bu boğazın askeri denetimini ele geçirerek, Çin’in enerji geçiş hattının denetimini de ele geçirmeyi hedefliyor.
Malacca Boğazı’nın Çin açısından önemi büyük, zira gerek Bab-al Mandab’dan gerekse Hürmüz’den çıkış yapan ve Çin’e petrol taşıyan tankerlerin geçiş yapabildiği en uygun ve en az maliyetli boğaz Malacca. Haritada bu hat, mavi şeritle gösteriliyor. Dolayısıyla Çin’in donanmasını kuvvetlendirmesi ve bu çerçevede geliştirdiği “İnci Şeridi Stratesi”ne uygun olarak Gwadar, Bangladeş, Birmanya, Tayland ve Kamboçya’da askeri limanlar inşa etmesi, rastlantı değil. Bunun anlamı açık: Çin, ABD’nin deniz egemenliği stratejisine karşı harekete geçti. Yani ABD ile Çin arasında enerji güvenliğine bağlı olarak gizli bir savaş başlamış durumda.

ABD’li komutan: “Burada Çinlileri görmeye alışık değiliz”
Son gelişmeler de bu tahlili doğruluyor. 1 Nisan tarihli Sunday Telegraph’ın haberine göre, bu yönde ilk gelişme geçtiğimiz Ekim ayında yaşandı. Haberde, Çin denizaltısı ile ABD uçak gemisinin Ekim 2006'da çatışmanın eşiğinden döndüğü belirtiliyor ve ABD yetkililerinin "bu mavi sularda Çinlileri görmeye alışık değiliz, hazırlıksız yakalandık" sözleri aktarılıyor.[1] Bu oldukça önemli bir gelişme, çünkü ABD'nin Pasifik'teki USS Kitty Hawk uçak gemisi, 1942'den bu yana bu bölgede ilk kez bir meydan okuma ile karşılaşıyor. Öte yandan “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Düşüşü” adlı önemli yapıtın yazarı Paul Kennedy, 5 Nisan tarihli International Herald Tribune’de yayımlanan makalesinde, Çin’in donanmasını kuvvetlendirmesinin önemine değinerek şu bilgiyi veriyor: “Geçtiğimiz ay ABD Senatosu Araştırma Birimi “Çin Donanmasının Modernizasyonu: ABD Donanması Açısından Yansımaları” başlığını taşıyan 95 sayfalık bir rapor yayınladı. Raporda ortaya konulan bilgiler etkileyici. Belki de en önemli gerçek, ilk dipnotta verilmiş. Buna göre 2010’da Çin’in denizaltı gücü, ABD’nin denizaltı gücünün iki katına ulaşmış olacak. Ve 2015’e gelindiğinde Çin donanması bütün bileşenleriyle birlikte ABD donanmasının kapasitesini geride bırakmış olacak.”[2]

İran'ın ABD-Çin Çelişmesindeki Stratejik Konumu
ABD ile Çin arasında bu üç stratejik boğaza bağlı deniz rekabetinin yakın planda etkilerini hissettirdiği ve koşulların ABD açısından giderek olumsuz bir pozisyona geldiği sahne ise İran. Yüzünü Çin’e dönen İran, dünya petrol üretiminin %40’ını sağlayan Körfez ülkelerinin petrolü tankerlerle dünya piyasasına ulaştırmalarının tek yolu olan Hürmüz Boğazı’nın denetimini elinde tutuyor ve Çin, Gwadar limanı aracılığıyla bu bölgede ABD donanmasının karşısına dikilmiş durumda. Gelişmeler bununla da sınırlı değil.

Çin, İran Petrolünü Euro ile Alıyor
Bilindiği üzere İran geçtiğimiz yıl, petrol fiyatlandırmasındaki ABD-İngiltere tekelini kırmak için bir petrol borsası kurmuş ve petrol satışlarını bundan böyle dolar dışındaki uluslararası rezerv para birimleriyle çeşitlendireceğini açıklamıştı. Bu konuyu geçtiğimiz yıl Aydınlık’ta ele almıştık.[3]
Bu eksende çok önemli bir gelişme, geçtiğimiz haftaya damgasını vurdu. 27 Mart tarihli The Scotsman gazetesinin Reuters’ten aktardığı habere göre, İran petrollerinin en büyük alıcısı olan Çin devlet şirketi Zhuhai Zhenrong Corp, 2006 yılının son günlerinden itibaren ödemelerini dolar yerine euro ile yapmaya başladı.[4] Bu son gelişme, ABD yönetimini harekete geçirecek nitelik taşıyor; çünkü ABD emperyalizminin bugün en yumuşak karnı, ABD'nin devasa cari açığını sürdürmesini sağlayan mevcut petro-dolar sistemi ve ABD Doları'nın uluslararası rezerv para birimi olma niteliği. ABD, bugün trilyon dolarlık cari açığını bu sistem sayesinde sürdürüyor. Sistem, sürekli dolar basmaya dayalı. Dolayısıyla ABD’nin cari açığını finanse edebilmesinin tek yolu, doların uluslar arası petrol ticaretinde rezerv para birimi niteliğini korumasının sağlanması. İşte bu bakımdan Çin'in İran petrolünü euro ile satın alma kararı ABD ekonomisini tehdit ediyor. Çünkü Çin'in ve İran’ın uluslararası rezervlerini giderek euro ile güçlendirme ve petrol ticaretinde doların egemenliğini kırma arayışları, ABD dolarının rezerv para olma niteliğini yitirmesi ve sonuçta ABD ekonomisinin iflası anlamına geliyor.[5] ABD'nin petro-dolar sistemine dönük bu en sistemli ve en güçlü meydan okuma, ABD'yi İran yönetimiyle ve İran nezdinde Çin ile hesaplaşmaya itiyor.

Gaz OPEC’i
ABD'yi İran'a karşı tutumunu sertleştirmeye iten son gelişmeyse Rusya, İran, Venezuela, Cezayir ve Katar devlet başkanlarının 9 Nisan'da doğal gaz alanında bir OPEC oluşturmak için bir araya gelme kararı almış olmaları.
Proje fikrinin mimarı İran. Rusya bu fikre destek veriyor.[6] Bunun anlamı açık. Uluslar arası enerji kurumlarının raporlarına göre, ABD'nin önümüzdeki yıllarda doğal gaz ihtiyacının daha da artacağı öngörülüyor. Böyle bir birlik, petrolde olduğu gibi doğalgazda da ABD'nin enerji denetimini tamamen Asya güçlerinin eline bırakması anlamına geliyor. Bütün bu gelişmeler, ABD ile Asya güçleri arasındaki çelişkilerin ulaştığı boyutları göstermesi bakımından büyük önem taşıyor.

denizyalcin7@yahoo.com


[1] “China is accused of fuelling Pacific arms race”, Sunday Telegraph, 2 Nisan 2007, http://www.telegraph.co.uk/news/main.jhtml;jsessionid=WSNCJIYOH3DSLQFIQMGCFFOAVCBQUIV0?xml=/news/2007/04/01/warms01.xml

[2] Paul Kennedy, “The Rise and Fall of Navies”, International Herald Tribune, http://www.iht.com/articles/2007/04/05/opinion/edkennedy.php


[3] Bkz., Deniz Yalçın, “ABD’nin Korkulu Rüyası Gerçek Oluyor: Petrodolar’ın Sonunu Avrasya Getiriyor”, Aydınlık, 4 Haziran 2006, http://www.antiemperyalizm.org/gercek/gazete/article_1460.shtml


[4] Chen Aizhu, “China shifts to euros for Iran oil”, The Scotsman, 27 Mart 2007, http://business.scotsman.com/latest.cfm?id=474362007



[6] “Gas in the Face”, Kommersant, 29 Mart 2007, http://www.kommersant.com/p753021/r_527/gas_OPEC,_Russia,_Qatar

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Deniz Bey,

Yine isabetli tespitlerle, aslında ABD'nin bölge üzerinde yürütmeye çalıştığı politikalarının (Irak, Afganistan, İran, BOP v.b.), tamamen kendi bütünlüğünü sağlamaya yönelik ekonomik-emperyalist kaygılardan oluştuğunu gözler önüne sermişsiniz. Emeğiniz ve çabanız için teşekkür ediyorum.