2 Aralık 2006 Cumartesi

ABD İLE PKK'YI BİRLEŞTİREN PRATİK VE DYP'NİN YENİ MİSYONU




ABD İLE PKK'YI BİRLEŞTİREN PRATİK VE DYP'NİN YENİ MİSYONU

Deniz Yalçın

2 Aralık 2006

ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde Ralph Peters imzasıyla Temmuz 2006'da yayımlanan ve Ortadoğu'da sınırları yeniden çizmeyi ve bu doğrultuda "Özgür Kürdistan" yaratılmasını öneren ve kurulacak bu devletin bölgede ABD'nin en önemli müttefiki olacağını ifade eden Amerikan planı, PKK yetkililerinin son açıklamalarına bakılırsa önümüzdeki süreçte daha da tırmandırılacak.
PKK adına açıklama yapan Murat Karayılan şöyle diyor: "İkinci seçenek sınırların değişmesidir." Birinci seçeneği ise konfederal çözüm oluşturuyor.
PKK'nın Özgür Gündem aracılığıyla ve Öcalan'ın açıklamalarıyla son günlerde DYP lideri Mehmet Ağar'a sıcak mesajlar göndermesi bu noktada dikkatle ele alınmalı. Mehmet Ağar, sorunu konfederal biçimde çözecek bir Amerikan planının hazırlıklarını sürdürüyor ve PKK organları yaptıkları açıklamalarda Ağar'ın "seçim sonrasını bekleyin" mesajını destekler bir tutum benimsiyor.
Ağar geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında kendisine yöneltilen "somut olarak sorunu nasıl çözeceksiniz?" şeklindeki soruya şu yanıtı vermişti: "Yozgat'ın kaderi ile Musul'un kaderini birleştireceğiz." Coğrafi olarak mı şeklinde devam eden ve katılımcı gazetecilerde şaşkınlık yaratan bu yanıtın ardından Ağar, sözlerini şöyle sürdürmüştü: "Elbette coğrafi olarak. Etrafta Türkiye'yi parçalanmış, küçülmüş gösteren haritalar geziyor. Ben iddia ediyorum Türkiye bu süreçten küçülerek değil, büyüyerek çıkacak."
Bu çok önemli açıklama, ABD'nin DYP aracılığıyla öne çıkartmayı planladığı Yeni Ortadoğu stratejilerinden birine denk düşüyordu. Aslında Ağar'ın açıklamasının anlamını kavramak için, bu sözleri sarfettiği programdan bir gün sonra yayımlanan Özgür Gündem gazetesinin manşetine bakmak gerekiyordu. Ağar'ın açıklamalarının ardından gazetenin manşeti "De Klerk Olabilir" şeklindeydi. Öcalan'ın Ağar'ı Güney Afrika'daki ırkçı rejime son veren beyaz lider De Klerk olmaya aday gördüğünü belirten bu haberde, Ağar'ın bir gece önceki programdaki sözleri övülüyor, ancak ne hikmetse "Yozgat'ın kaderi ile Musul'un kaderini birleştirerek sorunu çözme" perspekfine dair tek satır atıf ya da yorum yapılmıyordu.
Bu elbette, PKK'nın Ağar'ın bu açıklamalarını ABD'nin stratejisi olarak kavradığının ve bu projeye destek vereceğinin dolaylı kanıtıydı.
Bu durumda ABD'nin Ağar alternatifi nezdindeki hedefi şöyle özetlenebilir: Irak parçalanmak üzere. İç savaş başladı. Şii ve Sünni bölgelerindeki mezhep çatışmalarının ve direnişçilerin işgalcilere dönük eylemlerinin sınırı yok. Kuzeyde ise devletleşme yolunda ilerleyen, sermaye ve yatırımcı çekmeye başlayan Kürt bölgesi bulunuyor. ABD bu bölgede ciddi sorunlar yaşamıyor. Temel sorun, giderek bağımsız devlet seslerinin yükseldiği bu bölgenin Türkiye ile ilişkileri tamamen bozmayacak bir çözümle, güneydeki çatışma ve iç savaş ortamından kurtarılması ve zengin petrol yataklarının bulunduğu bu bölgeden petrol transferinin ve enerji güvenliğinin sağlanması.
Şimdi Ağar'ın açıklamasını hatırlayalım. Ne diyordu Ağar: "Yozgat'ın kaderi ile Musul'un kaderini birleştireceğiz." Bu nasıl olacak? Kağıt üstündeki amaç şu: Kuzey Irak'taki Kürt bölgesi Türkiye sınırlarına dahil edilecek. Türkiye'nin güneydoğusu ile Kuzey Irak konfederal yönetim altında birleştirilecek. Federasyon çözümü doğrultusunda Türkiye ulusal devleti devreden çıkartılacak ve fiilen kendi kendisini yöneten, kendi kaynaklarını kullanan, ABD kuklası bir Kürt konfederasyonu, Türkiye sınırları dahilinde oluşturulacak.
Daha sonra Kürt konfederalizmi, BM İkiz Sözleşmeleri doğrultusunda "ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesine dayanarak uygun konjonktür bulunduğunda ayrı devlet için referandum yapabilecek. Türkiye'nin bunu kabul etmemesi durumunda ise uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle Türkiye'ye ambargo ve askeri seçenek dahil her türlü yalıtım(izolasyon)uygulanacak. Projenin bir ayağı bu. Ne ilginçtir ki bu plan Öcalan'ın Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de yaşayan tüm Kürtler için öngördüğü "demokratik konfederalizm" projesi ile de örtüşüyor. Bu nedenle PKK, Ağar'ın ve ABD'nin "Yozgat'ın kaderi ile Musul'un kaderini birleştirme" projesine destek veriyor.
Gelelim bunun Türkiye ayağına. Dikkat edilirse Ağar açıklamasında özel bir şehir seçiyor. Kerkük değil, Süleymaniye değil, Kürtler'in başkentleştirme yolunda ilerlediği Erbil değil. Türkmenlerin yoğunlukta olduğu Tel Afer'de değil. Neresi? Musul. Bu çok anlamlı seçim, kendi kodlarını da içinde barındırıyor.
Bilindiği üzere Musul, Kurtuluş Savaşı'nda Türkiye'nin Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan, Lozan'da hangi ülke sınırlarında olacağı sorunu çözüme kavuşturulamayan ve 1926'da İngilizler'in baskısı ve dönemin koşulları gereği Irak toprakları içinde kalan zengin petrol yataklarıyla ünlü ve ihtilaflı bir şehir. Ağar bu noktada ABD'nin projesi etrafında geniş çaplı bir ittifak oluşturmak için Kemalist, milliyetçi, ulusalcı kesimlerin gönül telini titretebilecek bir anlayışla, bilinçli olarak Musul'dan söz ediyor. Proje'nin Türkiye'de nasıl pazarlanacağı da böylece belli oluyor. Türkiye Misak-ı Milli toprağı Musul'a kavuşacak, sınırlarımız genişleyecek, bölünme tehdidinin arttığı zor süreçten Türkiye büyüyerek çıkacak. Yani ne şiş yanacak ne de kebap. İçerideki Amerikan karşıtı yükselişin anti-emperyalist bir siyasal doğrultu kazanarak devrimcileşmesi riski böylece bertaraf edilecek; milliyetçi hassasiyetler kullanılarak toplumun ulusalcı kesimleri PKK'nın ve ABD'nin planı ile kader birliğine sürüklenecek ve kaybedenin olmadığı bir çözüm bulunduğu propagandası dalga dalga yayılacak. Emperyalizmin stratejisi bu.
Şimdi bu noktada, KKK Yürütme Konseyi Başkanı olarak kendisini tanımlayan Kandil'deki PKK lideri Murat Karayılan'ın 28 Kasım'da yaptığı şu açıklamalara bakalım ve Türkiye'nin nasıl bir ikileme doğru sürüklendiğini görelim.

Haberin adresi: http://istanbul.indymedia.org/news/2006/11/158220.php

Murat Karayılan: İkinci seçenek sınırların değişmesidir

ZAGROS (28.11.2006)-Koma Komalen Kurdistan (KKK) Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Kürt sorununu konfederal temelde çözmek istediklerini belirterek, ‘’PKK olarak bunu söylüyoruz. Bu kabul edilmiyorsa, ikinci seçenek sınırların değişmesidir’’ dedi. Karayılan, kendilerine ateşkes çağrısı yapanların şimdi seyrettikleri eleştirisini yaptı.

Bu tür politikalardan ne Türkiye’nin, ne de Türkiye’de yaşayan halkların hiçbir faydası ve çıkarı olamayacağını dile getiren Karayılan, bunun karşısında ateşkes çağrısını yapan güçler ise sadece seyrettikleri eleştirisini yaptı. ‘’Ateşkes çağrısını bildiğimiz gibi çeşitli çevreler yaptı’’ şeklinde sözlerini sürdüren Karayılan, devamla şu açıklamalarda bulundu: ‘’Zaten bu yeni ateşkesin en önemli ve diğer ateşkeslerden farkı da başta ABD, AB, yine güney Kürdistan Federe Hükümeti olmak üzere çeşitli ulusal ve uluslar arası güçlerin çağrı yapmış olmasıdır. Bununla birlikte çeşitli aydın-yazar çevrelerin birkaç kez çağrıda bulunması ve bir takım kurumların bu yönlü çabalar sergilemesi yine değişik kesimlerin katılım gösterdiği ateşkes çağrılarının yapılmış olmasıdır. Bu ateşkesin diğerlerinden en önemli farkı da budur. Ama ateşkes üzerinden iki ay geçti. Biz ateşkes yaptık. Karşı taraf ise “vay siz niye yaparsınız” diye üstümüze geliyor, bu çağrıyı yapanlar da seyrediyorlar. Çok ilginç bir biçimde sadece seyretmekle kalıyorlar.

BU ATEŞKES TÜRKİYE’NİN SON ŞANSI

Karayılan ‘’bu ateşkes Türkiye’nin son şansıdır’’ dedi. Bu ateşkesten sonra sürecin gerginleşmesinin tümüyle kritik bir dönemi beraberinde getireceği uyarısında bulunan Karayılan, ‘’Ateşkes bozulmaz ancak olacak olan kopma olur’’ açıklamasında bulundu.

İKİNCİ SEÇENEK SINIRLARIN DEĞİŞİMİDİR

’Bazı gerçeklerin herkes tarafından iyi bilinmesinde büyük fayda vardır’’ sözleri ile dikkat çeken Karayılan, şu hususların altını çizdi: ‘’Bu konuda değişen koşulları görmek gerekiyor. 1920’lerde bölgeyi uluslar arası güçler düzenledi. Yapılan düzenlemede Kürdistan yok sayıldı. Bundan dolayı Kürdistan seksen yıl çatışma sahası oldu. Kürdistan sahası isyan ve bastırma hareketlerini çok yaşadı ve gördü. Bu beraberinde bir istikrarsızlığı, çatışmayı yaşatırken elbette ki başta Kürt halkı olmak üzere diğer komşu halklar da bundan zarar gördüler. Bilinmesi gereken birinci husus budur. İkinci husus ise bugün uluslar arası güçler Ortadoğu bölgesini yeniden düzenlemek istemektedirler ve yeniden düzenlemek isterken bu kez Kürdistan’a yer vermek zorundadırlar. Nitekim belirli düzeyde uygulanan politikaları göstermiştir ki yeni düzenlemede Kürdistan temel bir faktör olarak ele alınacaktır. Bunun karşısında biz diyoruz ki, sınırları değiştirmeyelim, demokratik konfederal temelde sorunu çözelim. PKK olarak bunu söylüyoruz. Bu kabul edilmiyorsa, ikinci seçenek sınırların değişmesidir. Bu çok açık bir husustur. Ama biz sınırları değiştirmeden, demokratik konfederal bir temelde Kürt sorununun çözülmesi ekseninde bir politika yürütüyoruz.

KÜRTLER ARTIK BİR GÜÇTÜR

Çünkü çağ ve koşullar değişmiştir, bölge yeniden düzenlenmektedir ve Kürt Özgürlük Hareketi her zamankinden güçlüdür. Kürtler adil bir çözüm istiyor ve eski statüyü kabul etmiyorlar. Daha eşit, daha demokratik bir sistem istiyor ve bunun için mücadele yürütüyorlar. Sorunu demokratik yöntem, diyalog ve sizlerle çözmek istiyorlar. Bölgesel çözümün ana halkasını bu biçimde ele alan bir siyaseti ön görüyorlar. Bunu görmeli ve kabul etmelisiniz. Eğer buna gelmezseniz, daha fazla kaybedersiniz. Artık baskıyla, inkâr ve imha siyasetiyle sonuç alınamaz, bu anlaşılmalıdır. Anlamazsanız, sonuçta zarar edersiniz. Kaybedecek olan sadece Kürtler olmaz, siz de kaybedersiniz. Çünkü Kürtler de artık bir güçtür. Önderliğiyle, hareketiyle bir bütünselliği ifade etmektedir ve bir iradi güç konumuna gelmiştir. Bu anlamda Kürtlerin iradesini tanımak zorundasınız. Eğer tanırsanız, Kürtler en makul çözüm formülleriyle sorunu çözmek istemektedirler. Buna gelmeyip, yine ‘dış güçlerin parmağı var’ biçiminde gerçekleri çarpıtmak işe yaramayacaktır. Bu tür oyunların zamanı geçmiştir.’’
.......

Karayılan'ın açıklamaları, projeye ilişkin yazının başında ortaya koyduğumuz saptamaları büyük ölçüde doğruluyor. Yeni Ortadoğu için projeler, havalarda uçuşuyor görüldüğü üzere. Önemli olan bu tehdidi fark etmek ve Türkiye'nin kendi projesini örgütlemek. Bunun yolu da ne ABD'den ne de AB'den geçiyor. Çözüm Türkiye'nin milli güçlerinin ortak bir program etrafında birleşerek bu emperyalist projeleri bertaraf etmesi. Önümüzdeki bir yıllık süreç o nedenle çok şeye gebe.
Hazır olmak, uyarmak gerekiyor.

2 yorum:

Ahmet Dursun - TOGEÇ dedi ki...

Tabii ki zaman çok şeyi değiştirdi,o dernin altından çok sular geçti diyenler olacağını tahmin ediyorum.

Ancak çok zaman geçmedi daha birkaç yıl evvel sayın Tansu Çiller dönemine dönelim..

Özellikle de eski bir yazıma vurgu yaparak başlayım o yazımda Ne Mutlu Türküm diyene sözündeki baş cümlenin neden hafızalardan kaçırıldığından söz etmiş idim.Fazla takılmayalım oraya ancak bu sözün asıl(orjinal) hali ile şöyledir demiştim.

TÜRK DEMEK TÜRKÇE DEMEKTİR..NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...

Neden baş sözcüğün çıkarılmış yada yokmuş gibi davranıldığına değinmiş idim.
İsteyenler bakabilirler...
http://www.blogcu.com/ahmetdursun374/1036046/
****
Gelelim şimdiki yazıma neden olanlara.
Daha evvel ki başka bir yazıdan alıntılar yaparak izah edeyim.Öncelikle Aalıntı yaptığım yazımın aslı içinde link vereyim.
http://www.blogcu.com/ahmetdursun374/1036189/

Özel Işık üniversitesinin bir açılışında cumhurbaşkanı S.Demirel i karşılamaya gelenlerin elinde pankartlar hoşgeldiniz yazmıyor Wellcome yazıyor....

Bir başkası sayın Çiller Japonya ya gitmiş,konuşacak ben ing.ce konuşacağım demiş japonlar bozulmuş,çünki bu konuda çok hassaslar,bir japon bilim adamı geçen asırda bilim dili ingilizce olsun demiş ertesi gün evinde ölü bulunmuş.harakiri yapmış.meğerse 3 yıl ABD de eğitim görmüş bir adam mış.

Japon tanzimatı 1868 de başlamış bizde ise 1839 da.

Neyse sayın Çiller burada ing.ce bilen varmı ?diyor.bakanlar iş adamları falan çoğu bilmiyor ancak o ing.ce konuşuyor.

Yine tansu hanım dış işlerinde bir mesele tartışılacak bana ing.ce brifing verin diyor..dönemin dış işleri bakanı sayın Mümtaz Soysal ın istifasında bu olayın yer tuttuğu da söylenir.

ABD de çok çeşitli Türk-Amerikan dernekleri vardır.konuşmalar yazışmalar hep Türkçe idi sonraları ingilizce yapılmaya başlanmış.

Elçilik Amerika da Türk bilim adamları derneği kurmuş.Türkiye den de gelenlerle 100 kişilik bir toplantı yapıyor.YÖK başkanı sayın Kemal Gürüz de var.herkes Türk ancak konuşmalar yazışmalar tamamı ingilizce yapılıyor.

Nedenini araştırınca dönemin büyük elçisi sayın Nüzhet Kandemir in yazılı tamimi karşımıza çıkıyor tamim şöyle:

Bundan sonra bütüngörüşmeler konuşmaları ingilizce yapacaksınız oluyor.

kaynak:Aydınlık,Dilek Uğuz un röportajı.8 aralık 1996

***

İşte anlatmaya çalıştığım da budur.

Acaba Millileştirme çabalarının altına konulan dinamitlerin şekil değiştirmiş bir hali ile mi karşı karşıyayız?
Evet şimdi sormazmıyım ben, bu sayın Kandemir in DYP nin genel başkan yardımcılığında hala ne işi var?Yoksa cambaza bak oyununu oynuyorlar da biz hala cambaza mı bakıyoruz?
Bakmamız gereken yerleri de izaha gerek var mı?Sayın Ağar ın dedikleri ile bunları birleştirirsek acaba anlamadığımız ya da anlamak istemediğimiz bir şenlik mi var?
Aslında bu hareketin ,bu sistematik yok etme planının kaynağı 1071 tarihi ile başlar.
Bir sonraki yazım da da bu konuya değineceğim.1071 den 2006 ya başlıklı bir yazı henüz bitmediği için daha sonra paylaşmak üzere diyorum.

ahmet dursun

İLGİLİ YAZIYA BAKINIZ:

http://www.blogcu.com/ahmetdursun374/1208904/

*****

Behiç Kılıç'ın yazısı


ASLINDA o İmralı'da sırları ile oturuyor!.. Yargılanması sonucu kamuoyu hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadı... Yakalanması sonrası güvenlik birimlerinde yapılan sorgularında elbette birçok ilişkisi (Türkiye'deki Avrupa'daki, ABD'deki ilişkileri başta olmak üzere...) deşifre edildi ama bunlar açıklanmadı...
Şimdi, öyle bir havası var ki; sanki kendisi ile bazı pazarlıklar yapıldığı izlenimi yayıyor!..
Hatırlanacaktır, Celal Talabani, Ankara'nın kendisinden PKK ile ateşkes konusunda aracı olmasını istediğini ileri sürmüştü!..
Ankara suskun kalmıştı...
Talabani'nin açıklamaları ile eş zamanlı biçimde Abdullah Öcalan da "ateşkes"ten bahsetmişti!..
O günlerde Mehmet Ağar da şu iddiada bulunuyordu: "Cumhurbaşkanlığı seçimine ve sonrasında genel seçimlere kadar PKK'nın rahatsız edici olmaması için Talabani'nin aracılığına başvuruldu."
Ağar'ın açıklamaları kelime kelimesine böyle olmasa da bu mealde idi...
Apo'nun sözlerine bakalım...
Sanki kendisi ile yapılmış bir ateşkes süreci varmış gibi konuşuyor... Güvenlik operasyonlarını eleştiriyor...
"Bu sürecin bir oyun olduğu anlaşılırsa, o zaman ben de devre dışına çıkar ve..." diye devam ediyor...
Dikkat edilirse bir "O zaman ben de devre dışına çıkarım" diye vurgu yapıyor... Bu "devreye girme" meselesi nedir?..
İmralı'dan yaydığı mesajlarla mektup mu yazıyor?..
"Cumhurbaşkanlığı seçimi karşılığında bu süreci bir pazarlık aracı olarak kullanabilir."
Bu sözlerinde, Mehmet Ağar'ın öne sürdüğü "Mayıs'a kadar bekle" teklifini doğrulayacak bir örtüşme vardır denilebilir mi?..
İmralı'da eşine benzerine rastlanılmamış bir "mahkûm" gelecek planları yaparak ve Ankara üzerinde öncelikli konular arasında bulunarak Türkiye'yi gözlüyor...
O bir önemli kara kutudur...
Ankara ve İstanbul'daki ögrencilik yıllarından beri derin ilişkilerin içerisindedir... Çok net biliniyor ki, o yıllarından başlayarak derin ilişkilerinin izini süren değerli araştırmacı Uğur Mumcu bir suikaste kurban gitmiştir...

ESRARENGİZ İLİŞKİLER AĞI
Tuhaf değil mi; 12 Eylül 1980'de PKK bütün liderleri ile ele geçirilirken Abdullah Öcalan bir süre Tunceli kırsalında barındıktan sonra Suriye'ye bir astsubay nezaretinde nasıl geçebildi... Bir kaçak olarak nasıl Bekaa'ya konuşlandı, teşkilatını yeniden kurabildi. CIA denetimindeki terör kamplarında karargah sahibi oldu. Libya, Arap Yarımadası ve Almanya'da geçeci ve kaçak işçi durumundaki Doğulu gençleri nasıl devşirebilip Bekaa'ya yeni PKK militanları olarak taşıdı, hangi gizli servislerden yardım aldı?..
1984'te başlattığı eylemlerini Türkiye'nin dağlarına taşırken, mayınları, rpg roketleri, üst baş yiyecek giyecekleri nasıl sağladı?..
Siyaseten örgütlenmesine neden yol verildi?
Kış şartlarında ABD helikopterlerinin militanlarına yiyecek giyecek silah taşımasına neden kayıtsız kalındı?..
Suriye'deki karargâhından, Avrupa kentlerinde kurdurduğu televizyonunun canlı yayınında bir keresinde, Ankara'dan bir siyasi parti liderinden haber aldığını, bu haberde kendisine karşı operasyon yapılacağını, kaçıp kendisini kurtarmasını istendiğini bile söyledi... Hâlâ bu olayın içyüzü kamu oyundan saklanmaktadır... Apo'ya "Seni yakalayacaklar kaç kendini kurtar" diye haber gönderen siyasi parti liderinin kimliği saklanmaktadır!..
PKK'nın kaçakçılık sonucu sağladığı büyük sermaye hâlâ Türkiye'nin para piyasalarında büyük faiz ortamında da kullanılıyor, bu kara para devletin faiz politikası ile kat ve kat arttı... PKK'nın kara parası Abdullah Öcalan'ın direk kontrol ettiği atadığı kişilerce yasal şirketler şeklinde piyasaları kontrol ediyor... Apo'nun adamlarının bu rahat hareketlerinde siyasetten ve bürokrasiden işbirlikleri sağladıkları belirlenemedi mi?..
Sermaye piyasasındaki uzantıları... Mafya yapısı... Para ile desteklediği kalem erbabı!..
Toplumu manüple, kontrol eden eğlence dünyasındaki örgütlenmesi...
Siyasi beslemelerini nasıl organize ettiği...
Şirketler, dernekler, sivil örgütleri, üniversitedeki uzantıları...
1993-94 yılındaki bir demecinde şöyle demiştir: "İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya bizim... Varoşlardan girdik... Bu kazanımlar kolay olmadı... Artık bizi sadece kendi örgütümüze katılanlar değil her kesimden sermayeden destek vardır."
Bu açıklamasının yayınlandığı gazetesinde yan sayfasında da bir köşe yazısında Türkiye'nin büyük sermaye ailelerinden bir mensubuna övgüler düzülüyordu...
İmralı'da bir "dokunulmaz" oturuyor!..

Web Tasarımcı dedi ki...

Wp Theme , Wp Plugin , Wp Tema , Free Premium Theme
web tasarım

msn, smiley, avatars, msn center
ozalit , kirtasiye , dijital baskı, Fotokopi
çini , tabak , plaket , kütahya çini, çinicilik