25 Ocak 2007 Perşembe

ABD Ulusal Güvenlik Arşivi Belgeleriyle Ortadoğu’da Amerikan Propagandası’nın İçyüzü













Fotoğraf: ABD'nin Felluce Katliamı'ndan


Deniz Yalçın

ABD’nin Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından itibaren Ortadoğu’da yürüttüğü psikolojik savaş operasyonlarının iç yüzü ortaya çıkıyor. ABD Ulusal Güvenlik Arşivi, 1950’den sonra ABD’nin Ortadoğu’da izlediği propaganda ve psikolojik savaş taktiklerinin birçoğunu açığa vuran 148 gizli belgeyi yayımladı. ABD Büyükelçilikleri’nin bu operasyonların merkezinde oldukları, gizli yazışmalardan bir kere daha anlaşılıyor.
Yapılan yazışmalar özellikle Irak, İran, Suudi Arabistan merkezli propaganda ve psikolojik savaş taktiklerini açığa vuruyor ve aynı stratejiye Türkiye’nin de dahil olduğu “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”nde açıkça ifade ediliyor.

Amerikan Propagandası Neyi Amaçlıyor?
Söz konusu belgelerde ABD’nin Ortadoğu’da 50’li yıllarda geliştirdiği propaganda stratejisi “komünizmle mücadele” olarak ifade ediliyor ve bu amaçla her türlü faaliyet meşru görülüp uygulanıyor. Bunun yanında izlenen strateji, komünizmle mücadele adı altında yükselen Amerikan karşıtlığının dizginlenmesi ve Ortadoğu’nun tamamıyla ABD emperyalizminin denetimine girmesi. 16 Mayıs 1952 tarihinde Irak’taki ABD Elçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen ve “Irak için Enformasyon Programı” başlığını taşıyan 62 no’lu gizli yazışmada, Irak’ta Amerikan propagandası ile “Batı karşıtlığının üstesinden gelmek için duygusal bir ortam geliştirmek ve böylece ortak bir düşman (komünizm) yaratarak Irak halkı ile Batılı güçler arasında kopmaz bir bağ yaratmak” amacının güdüldüğü açığa vuruluyor. Yine 1952’de İran’daki ABD Elçiliği’nden Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen “İran İçin Enformasyon Programı” başlıklı gizli yazıda da, “Batı ile yakın ilişkilerin en sağlıklı ve karlı yol olduğu propagandası”nın İran’da teşvik edilmesi kararlaştırılıyor.

“Devrimci ve Milliyetçi Güçleri Kazanın”
23 Temmuz 1954’te yayımlanan “Yakındoğu’da Amerikan Hedefleri ve Politikaları” başlıklı ABD Ulusal Güvenlik Konseyi raporunda ise, Ortadoğu’da ABD propagandasının hedefinin “kamuoyundaki Amerikan karşıtı dalgayı tersine çevirmek ve bölgedeki devrimci ve milliyetçi güçleri, Batı karşıtı olmayan ılımlı kanallara sevk etmek” olduğu açıkça ifade ediliyor. Nitekim Müslüman coğrafyada Komünizm’le mücadele stratejisi öncelikle Komünizm ile Siyonizm arasında yakın ve güçlü bağ olduğu yönündeki propagandayla etkin kılınmaya çalışılıyor. Ancak o tarihte bu taktiğin başarılı olmadığını yine ABD itiraf ediyor. Öyle ki 5 Nisan 1954 tarihli 120 no’lu gizli yazışmada, Irak’ta Komünizm ile Siyonizm arasında bağ kurmayı hedefleyen propagandanın beklenenden daha az etki yarattığı vurgulanıyor ve yeni hedefin milliyetçi güçler olduğu şöyle ifade ediliyor: “gazete makalelerinde ve broşürlerde, Komünizm’in Siyonizm yanlısı olduğu propagandası yerine “milliyetçilik düşmanı” olduğu propagandası işlensin.” 24 Temmuz 1958 tarihli 132 no’lu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi memorandumunda ise ABD Haber Servisi Başkanı’nın şu sözlerine yer veriliyor: “ABD Ortadoğu’daki milliyetçi güçlerle uzlaşma yoluna girsin.”


Hedefe Ulaşmak: ABD Propagandası Feodalizm’le Kol Kola
Milli demokratik devrimini tamamlayamayan ülkelerde emperyalist propagandanın yaşam alanı bulduğunu, feodalizmin ve toprak ağalığının emperyalizmin en önemli müttefikleri arasında yer aldığını ABD gizli belgeleri açığa vuruyor. Nitekim 28 Nisan 1952’de İran’daki ABD Elçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen “İran İçin Propaganda Planı”nda, ABD propagandasının hedef kitlesi şöyle tanımlanıyor: “Yoksul, okuma yazma bilmeyen kırsal nüfus, siyasal ve iktisadi seçkinler, profesörler, öğretmenler, meslek sahipleri, mollalar ve diğer düşünce önderleri.” Görüldüğü üzere ABD, aydınlar üzerinden ideolojik hegemonya kurma ve kendi çıkarlarını herkesin çıkarı olarak yansıtma hedefi için feodalizmin yarattığı yoksulluk ve cehalet ortamından besleniyor. Zira hedef kitle içinde ilk sayılanlar, “yoksul, okuma yazma bilmeyen kırsal nüfus”. Bu da feodalizmle mücadelenin emperyalizmle mücadele anlamına geldiğini bir kere daha kanıtlıyor. Bu noktada 60 no’lu belgede, propaganda faaliyetlerinin başarıya ulaştırılması için “bilginin denetlenmesi ve yorumların yönlendirilmesi” gerektiği de vurgulanıyor. Nitekim Irak’ta bu programın adı şöyle konuluyor: Antikomünist Beyin Yıkama Programı (26 Mayıs 1953, 95 no’lu belge).

Basının Rolü
Amerikan çıkarlarını Ortadoğu’da hakim kılmak için geliştirilen ideolojik aygıtlar arasında, basın-yayın organlarının önemli yer işgal ettiği belgelerden anlaşılıyor. Örneğin 30 Kasım 1951 tarihli elçilik yazışmasında, ABD Dışişleri Bakanlığı’na, özel bir yayınevi sahibiyle kurulan işbirliğinin daha da güçlendirileceği bildiriliyor. 125 no’lu gizli yazışmada ise, “Kuveyt’te sol görüşlü, antiemperyalist içerikte kitaplar satan kitabevinin ve sahibinin acilen izlemeye alınması” talimatı veriliyor.
61 ve 96 no’lu belgelerde ise, İran’da gazetecilere para karşılığı Sovyetler Birliği karşıtı yazılar yazdırıldığı ilan ediliyor. 62 no’lu belgede ifade edilen “Irak’ta Propaganda Faaliyetleri” arasında ise, “Irak halkını Sovyet emperyalizminin tehditleri konusunda uyanık tutmak ve Batı ile askeri ittifak yapmaya ikna etmek amacıyla bir dergi çıkartılacağı” sayılıyor. 29 Ocak 1954 tarihli gizli yazışmada da, Irak’ta ABD’nin antikomünist yayın faaliyetlerinin deşifre olduğu, bu nedenle faaliyetlerin Iraklı yetkililer aracılığıyla yürütülmesi gerektiği vurgulanıyor.

Musaddık’ı Devirmenin Dayanılmaz Hafifliği
ABD Ulusal Güvenlik Arşivi’ndeki gizli belgeler, İran’da ulusalcı Musaddık yönetimini 1953’te deviren darbenin arkasında ABD’nin olduğunu bir kere daha gözler önüne seriyor. 2 Eylül 1953’te ABD’nin İran Elçiliği’nden yapılan gizli yazışmada şu sözlere yer verilmesi boşuna değil: “İran’da darbe, propaganda faaliyetleri için büyük olanaklar yaratacak.” 15 Eylül 1953 tarihli gizli yazışmanın başlığı ise “İran konusunda Medya Rehberliği”. Amaç darbe sonrasında propaganda faaliyetlerini güçlendirmek. 2 Ekim 1953 tarihli yazışmada ise, Musaddık sonrası Şah yönetimini başarılı kılmak için izlenmesi gereken propaganda taktikleri tartışılıyor. 114 no’lu belgede, ABD merkezli New York Times, Newsweek ve Time gibi yayın organlarının ABD propagandası açısından nasıl bir araç olarak görüldüğü de gözler önüne seriliyor. 7 Kasım 1953 tarihli söz konusu yazışmada şu ifadelere yer verilmiş: “İran’da ABD elçiliği, İngiliz ambargosu sonrası kötüye giden İran ekonomisinin durumundan Musaddık yönetimini sorumlu tutmak için New York Times, Time ya da Newsweek’de yayımlanmak üzere bir makale hazırlıyor.” Peki Musaddık kimdi ve ABD’nin İran’daki propaganda faaliyetlerine dönük nasıl bir tehdit oluşturuyordu? Muhammed Musaddık, İngiltere yönetimindeki Anglo-İran Petrol Şirketi’ni 1951’de millileştirmiş ve ardından İran’ın ulusalcı güçleriyle ve TUDEH’le işbirliği yaparak Ortadoğu’daki ABD ve İngiliz çıkarlarının gerçekleşmesini önlemişti. Dolayısıyla Musaddık ülkesinde halk desteğini arkasına alan bir liderdi. Musaddık ABD Devlet Başkanı Eisonhower’ın onay verdiği Ajax Operasyonu sonucunda, CIA ve İngiliz Gizli Servisi tarafından 1953’te devrilmişti. Musaddık’ı deviren darbenin CIA operasyonu olduğuna dair belgeler de ABD Ulusal Güvenlik Arşivi’nde yayınlandı.

Elçilikler: Psikolojik Savaş’ın “Diplomatik” CIA’ları
Musaddık’ı devirmeye dönük operasyondan ve sonrasında uygulanan yöntemlerden de anlaşıldığı üzere, ABD’nin antiemperyalist güçleri karalama kampanyalarını Ortadoğu’daki Amerikan Elçilikleri bizzat yönlendiriyor. Bu noktada Elçiliklere para ile köşe yazarlarını satın almak yetmiyor, bir de köşe yazarlarının “köşe”lerini satın alarak kendi hazırladığı yazıları yayımlatıyorlar. Bunu yine söz konusu belgelerdeki gizli yazışmalardan anlıyoruz. Örneğin 21 Ekim 1969 tarihli Beyaz Saray Memorandumu’ndaki şu ifadelere bakmak yeterli: “İran Şahı’nın ABD Başkanı Nixon’u öven ifadelerinin basında yer alması için “dost köşe yazarları”na ulaşılmalı”. Görüldüğü üzere Musaddık’ın devrilmesinden sonra iktidara gelen İran Şahı için ABD, “dost köşe yazarları”nı harekete geçiriyor. Emperyalizm’in izlediği taktikler, bu bakımdan süreklilik gösteriyor. ABD ve AB emperyalizminin dost köşe yazarlarının Türkiye’de para karşılığı emperyalizm adına propaganda yapan yazılar yazdıkları, zaten Karen Fogg’un e-postalarında kanıtlanmıştı. Karen Fogg da AB’nin Türkiye nezdindeki elçisiydi. Görülüyor ki emperyalizm, psikolojik savaş operasyonlarını elçilikler aracılığıyla yönetmeyi sürdürüyor.
Bir diğer ilgi çekici belge ise, 28 Eylül 1979 tarihinde CIA tarafından gönderilen “Sovyet karşıtı Gösteri” başlıklı not. Bu notta Hindistan’ın Yeni Delhi şehrinde CIA tarafından Sovyet karşıtı bir protesto gösterisi örgütlendiği ve gösteriyle amacın Afganistan’a yönelik Sovyet müdahalesini protesto etmek olduğu ifade ediliyor. Gerek gösterinin gerekse bunun Hint medyasına yansımasının rapor edildiği bu yazışma da, CIA’nın yöntemlerini açığa vurması bakımından oldukça önemli.

Not: Bu yazı 9 Temmuz 2006 tarihli Aydınlık dergisinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok: